07.01.2025

Prof. Dr. Ernst von Aster: Zamanın Ruhunun Dalgalanmaları

1936-1948 tarihleri arasında İstanbul Üniversitesi'nde görev yapan Prof. Dr. Ernst von Aster’in 75. ölüm yıldönümü (20.10.1948) nedeniyle torunları Matthias ve Michael von Aster’in kaleminden bir yazı

1936-1948 tarihleri arasında İstanbul Üniversitesi'nde görev yapan Prof. Dr. Ernst von Aster’in 75. ölüm yıldönümü (20.10.1948) nedeniyle torunları Matthias ve Michael von Aster’in kaleminden bir yazı

75 yıl önce, 20 Ekim 1948’de, filozof ve sosyal demokrat olan büyükbabamız Ernst von Aster hayata veda etti. Ernst von Aster’in 1925 yılında Die Neue Rundschau dergisinde yayımlanan "Alman Milliyetçiliğinin Eleştirisi" başlıklı makalesindeki son derece öngörülü son cümlesi şuydu: “Alman İmparatorluğu ya bir demokrasi olacaktır ya da var olmayacaktır” (s. 15).

Ernst von Aster’in insan varoluşunun temel sorularına dair felsefi düşünceleri, onu sık sık psikoloji, pedagoji ve hem bireysel hem de kolektif güdülerin ve insan duygularının, düşüncesinin ve eylemlerinin belirleyicilerinin analizine yönlendirmiştir. Alman milliyetçiliğine dayanan kahramanlık pozları onun için tiksindiriciydi. Bunun altında yatan, biyolojik, genetik ya da ırk temelli bir üstünlük iddiası, insanın biyografik ve toplumsal şekillenişine odaklanan hümanist yaklaşımıyla taban tabana zıttı. Bu duruşu, toplumsal ve tarihsel analizlerinde ve siyasi pozisyonlarında da kendini göstermiştir. 1929 yılında yayımlanan “Marx ve Günümüz” adlı metninin son paragrafında şunlar yazılıdır: “…Büyük hedefler önümüzde duruyor; tüm çabaların, tüm kişisel varlığımızın gerçekten adanmayı hak ettiği hedefler: savaş barbarlığının ve milliyetçilik şeytanının aşılması, birleşik bir Avrupa’nın inşası ve nihayetinde, uzak bir gelecekte sosyalizmin gerçekleştirilmesi” (s. 38). Alıntılanan bu iki metin, bugün dünyamızın ve demokratik yapımızın karşı karşıya olduğu rahatsız edici tehditlere dair tartışmalara son derece çarpıcı bir kesinlikle dokunuyor. Küreselleşmenin sonuçları, ekonomi etiği, eğitim, bilim ve sosyal politika konularındaki tartışmaları zenginleştirmek adına, bu metinlerin uzman yorumu eşliğinde yeniden yayımlanması yerinde olacaktır.

Bu yazıda, öncelikle büyükbabamızın kişisel ve mesleki hayatına dair bir özet sunacağız. Ardından, geçmiş ile günümüz arasında bir karşılaştırma yaparak, geleceğe yönelik çıkarımlarda bulunacağız.

Çocukluk, Gençlik ve 1920’ye Kadar Münih Yılları

Ne yazık ki büyükbabamızla tanışma fırsatını üç yıl arayla kaçırdık. Ernst von Aster, 18 Şubat 1880’de Berlin’de doğdu. Annesi Hedwig’in tek çocuğuydu. Hedwig, Ernst’in babası Prusyalı bir binbaşı olan Eduard ile, ilk eşinin erken ölümü sonrasında evlenmişti. Ernst, altı ve on bir yaş büyük olan iki üvey kardeşiyle birlikte Schöneberg’deki Potsdamer Caddesi’nde bir evde büyüdü. Ernst, eğitimine saygın bir lise olan Askanisches Gymnasium’da devam etti. Öğretmenleri, onu özellikle doğa bilimlerine ilgi duyan meraklı bir öğrenci olarak tanımlıyordu. Lise öğrenimini tamamladıktan sonra Berlin’de ve ardından Münih’te felsefe ve doğa bilimleri okudu. Münih’te Theodor Lipps’in öğrencisi olarak doktora yaptı ve 1905 yılında “Nedenlilik Yasasının Mantıksal İçeriği Üzerine Araştırmalar” başlıklı çalışmasıyla doçent unvanını aldı.

Ailesi, babasının tayini nedeniyle Berlin'den Bernburg'a taşınmıştı. Ernst, burada ilk eşi Anna ile tanıştı. Anna, Ernst ile birlikte Münih'e gitti ve çift, Schwabing'de bir daireye yerleşti. Bu dönem, modernizmin yükselişi ve yeni bir çağın habercisi olan bir dönüşüm zamanıydı. Schwabing, dönemin sanatsal ve entelektüel ilhamlarının yanı sıra toplumsal ve siyasi çalkantılara verilen tepkilerin merkeziydi. Endüstrideki teknik ilerleme büyük umutlar yaratmış, ürkek siyasi yeniliklere yol açmış, ancak aynı zamanda hayal kırıklıkları ve derin toplumsal gerilimlere neden olmuştu.

Üniversitedeki çalışmaları ve görevlerinin yanı sıra, Ernst sosyal demokrat harekette de aktif bir şekilde yer aldı. Ancak genç bir özel doçent olarak hayatını derinden etkileyen olay, 1907 yılında ilk kızı Änne'nin doğumu oldu. Ne yazık ki, aynı zamanda genç eşi, henüz 24 yaşındayken doğum sırasında hayatını kaybetti. Bu travmatik kaybın ardından, kızının bebeklik ve erken çocukluk dönemindeki bakımını nasıl organize ettiği ve üstlendiği hakkında elimizde bilgi yok. Ancak muhtemelen annesi Hedwig, ona bu süreçte destek oldu. Birkaç yıl sonra Ernst, genç bir Renli olan Anni Gaffron ile tanıştı ve ona aşık oldu. Çift, 1910 yılında evlendi ve iki yıl sonra annemiz Gerda dünyaya geldi. Ancak, Ernst ve Anni arasındaki ilişki pek de iyi bir temele dayanmıyordu. Belki de aralarındaki olgunluk farkı çok büyüktü ya da hayatın getirdiği zorluklar ilişkilerini fazla zorladı.

Ernst, en iyi yaptığı şeyi yapıyordu: İnsanlık tarihinin büyük düşünürlerinin dünya ve öz benlik üzerine düşüncelerine derinlemesine nüfuz etmek, onların düşünce kalıplarını keşfetmek ve yeniden şekillendirmek, bu fikirleri birbiriyle ilişkilendirmek, tarihi bağlamları düzenlemek ve bunları nesnel bir şekilde, güçlü ve makul ifadelerle erişilebilir hale getirmek. Özellikle felsefe tarihi ve epistemoloji üzerine yaptığı yayınlar sayesinde dikkate değer bir akademik itibar kazandı ve 1913 yılında olağanüstü profesörlük unvanını aldı.

Gießen’de Eğitim, Araştırma ve Siyasi Angajman

Ernst, askeri geleneklere sahip bir aileden geliyordu. Büyükbabası, Prusya'nın kale yapılarının genel müfettişi olarak önemli hizmetlerde bulunmuş ve bu nedenle 1844'te IV. Friedrich Wilhelm tarafından soyluluk unvanı verilmişti. Ancak Ernst hiçbir zaman asker olmadı. Birinci Dünya Savaşı'nın yol açtığı sefalet ve yıkım karşısında duyduğu dehşetin, onun pasifist eğilimlerini ve sosyal demokrasiye yönelik siyasi bağlılığını pekiştirdiği söylenebilir. Münih yılları, 1920 yılında Ernst’in Gießen Üniversitesi’nde Felsefe ve Pedagoji Kürsüsü’ne atanmasıyla sona erdi. Ancak bu atama, Ernst’in toplumsal ve siyasi görüşleri nedeniyle o dönemde tartışmalı bir hale gelmiş ve uzun süre belirsizlik içinde kalmıştı. Sonunda aile, huzurlu bir Hessen kasabasına taşınabildi ve annemizin hatıralarına göre birkaç mutlu yıl geçirdi. Ernst, saygın bir üniversite hocası olarak tanınıyordu, bazen ilgi çekici öğrencileri ya da doktora adaylarını evinde misafir ediyordu ve kızlarına daha erişilebilir bir baba olmuştu. Ancak sosyal çevresi büyük ölçüde üniversitenin akademik kadrosuna mensup ailelerle sınırlıydı.

Çiftin birbirinden giderek sessizce uzaklaşması, çevre değişikliğiyle engellenemedi ve üç yıl sonra Ernst, İsveçli yazar Hildur Dixelius ile tanışarak bir ilişki yaşamaya başladı. Bunun sonucunda Anni ile olan evliliği sona erdi ve Hildur ile evlendi. Bu durum, küçük ailenin dağılmasına yol açtı. Büyük kızı, neredeyse yetişkin yaşta olan Änne, yabancı diller eğitimi almak üzere Münih'e geri döndü. Anni ise o sırada 14 yaşında olan kızı Gerda ile birlikte Berlin'e taşındı.

Ernst, Gießen’deki yıllarında oldukça üretken bir şekilde yazılar yazdı ve yayımladı. Özellikle felsefe tarihi üzerine çalışmalarını sürdürdü, ancak aynı zamanda İngiltere ve İskandinavya’daki çağdaş felsefi ve edebi akımlarla da ilgilendi. Bu dönemde Strindberg ve Ibsen, Goethe ve Kant üzerine monografiler, doğa felsefesi üzerine makaleler, ayrıca çağdaş felsefe ve felsefe tarihi konularında çeşitli ders kitapları yayımladı. Bunlardan biri olan felsefe tarihi üzerine yazdığı ders kitabı, öğrenciler arasında oldukça popülerdi ve on sekiz baskı yaparak yeni binyıla kadar Kröner Yayınevi tarafından yayımlanmaya devam etti. Ernst, aynı zamanda psikoloji ve daha sonra psikanaliz alanlarına yöneldi ve bu konular üzerine kitaplar yayımladı. Onun dünya görüşü ve siyasi bağlılığı, özellikle konferanslar ve dergi makalelerinde kendini gösteriyordu. Neue Rundschau dergisinde devlet aklı ve Alman milliyetçiliği üzerine birkaç önemli makale yayımladı. Ayrıca, yukarıda alıntılanan “Marx ve Günümüz” başlıklı çalışmasında, 1920’lerin sonlarında toplumsal ve siyasi söylemin giderek radikalleşmesi ve sağ popülist ile nasyonal sosyalist akımların güçlenmesi karşısında eleştirel bir duruş sergiledi. Bu yazılar, bugüne kadar – hatta bugün yeniden – dikkat çeken bir güncellik taşımaktadır. Ernst’in bu açık siyasi tutumu, SPD’nin ve Weimar Çevresi’nin aktif bir üyesi olarak Hitler’in 1933’te iktidara gelmesinden sonra ona ağır sonuçlar getirdi. Dünya görüşünü sorgulamaya yönelik siyasi baskılar ve tasfiye hareketleri kapsamında Gießen’deki öğretme yetkisi elinden alındı. Ancak, dönemin sıkı rejim yanlısı olan dekanının hazırladığı destekleyici bir bilirkişi raporu, belki de Ernst’in işini ve geçim kaynağını kaybetmekten öteye gidebilecek daha ağır sonuçlardan korunmasını sağladı.

İsveç ve Türkiye'de Sürgün

Ernst ve Hildur İsveç’e göç ettiler. Kuzeyde, Hildur’un babasının rahip olarak görev yaptığı küçük bir cemaatin protestan kilisesinin bulunduğu, sakin bir köyde küçük bir evde yaşadılar. Ernst kısa sürede İsveç dilini öğrendi, eşinin birkaç romanını Almancaya çevirdi ve 1936 yılında İstanbul Üniversitesi’nde yeni kurulan Felsefe Kürsüsü’ne atanarak Türkiye’ye davet edildi. İlk başlarda derslerin olmadığı yaz aylarında İsveç’e gidip geliyordu, ancak bu zamanla zorlaştı ve nihayetinde savaşın karmaşası nedeniyle imkansız hale geldi. Hildur, birkaç Boğaz ziyareti dışında, kendi ülkesinde kaldı. Çiftin çocuğu olmadı. Ernst’in günlüğünden, Almanya’daki iki kızı için sıkça endişelendiği, onlarla mümkün olduğunca iletişim kurmaya çalıştığı ve zaman zaman İsviçre bağlantıları aracılığıyla onlara destek olmaya uğraştığı anlaşılmaktadır. İstanbul’da başlangıçta üniversiteye yakın bir dairede yaşamış, daha sonra Marmara Denizi’ndeki, büyükşehrin önünde yer alan küçük adalardan birine çekilmiştir. Bu yıllardaki çalışmaları büyük ölçüde fakültenin kurulması ve öğretim faaliyetlerine odaklanmıştır. Almanya’dan göç eden diğer akademisyenlerin özel tercümanlara ihtiyaç duyduğu bir dönemde, Ernst kısa süre içinde derslerini Türkçe vermeye başlamış ve makalelerini, ders kitaplarını Türkçeye çevirmiştir. Gündelik dili öğrenmekle kalmayıp, bilgi alanındaki yabancı dilin inceliklerini hızla kavrama yeteneği, onu öğrenciler ve akademik çevreler arasında sevilen ve saygı duyulan biri haline getirmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Berlin’deki Freie Universität’teki bir kürsüye atanması teklif edilmiştir, ancak sağlık sorunları nedeniyle bu teklifi reddetmiş ve Türkiye’de kalmayı tercih etmiştir. İsveç’teki eşini ziyaret etmek için çıktığı bir yolculuk sırasında, dönüş yolunda Stockholm Havaalanı’nda geçirdiği bir kalp krizi sonucu hayatını kaybetmiştir. Kuzey İsveç’teki Bredbyn köyünün mezarlığına defnedilmiştir. Üç yıl sonra, Eylül 1951’de, annemiz Gerda, onun tek torunları olan bizi dünyaya getirmiştir.

Ernst von Aster ve Günümüz

Büyükbabamızın yaşamı ve çalışmaları, Avrupa tarihinin son derece değişken bir dönemini birçok açıdan yansıtmaktadır. Bu miras, bizi hem tanıdık gelmesiyle tedirgin eden hem de benzersizliğiyle çaresizlik hissi uyandıran bazı tarihsel bağlar üzerine düşünmeye davet ediyor. Geçmişte var olan ve bugün de derinleşerek süren zengin-yoksul uçurumu, birçok ülkede yükselen yabancı düşmanlığı, milliyetçi ve tarihsel revizyonist akımlar, ayrıca pek çok insan için tehdit edici ve başa çıkılması zor bir değişim yoğunluğu bu bağlamda öne çıkan olgular arasında yer alıyor.Ernst von Aster’in yaşamı, bu bağlamda, geçmişle günümüz arasındaki benzerlikleri ve süreklilikleri daha derinlemesine anlamak için önemli bir pencere sunuyor.

Günümüzde, üstesinden gelinmesi son derece zor olan iki benzersiz olgu ön plana çıkmaktadır. İlki, Küresel Kuzey’deki muazzam ekonomik büyüme ve refah artışıdır. Bu büyüme, enerjiye duyulan yoğun ihtiyaç ve fosil yakıtların aşırı kullanımıyla birlikte iklim krizini kritik bir eşiğe taşımış, bu da artan doğal afetler ve göç hareketlerini tetiklemiştir (bkz. G. Vince, 2022). İkincisi ise, dijital medya bilgi işleme ve yapay zeka alanlarında hızla gelişen teknolojik yeniliklerdir. Bu yenilikler, insan iletişimini ve etkileşimini değiştirmekte, bilginin erişilebilirliğini ve manipüle edilebilirliğini daha önce görülmemiş bir hız ve ölçekte artırmaktadır. Satış odaklı dikkat ekonomisi, görünürlük ve erişim genişliği, günümüz toplumunun temel özelliklerinden bazılarıdır. Bu toplum, sürekli bir telaş ve heyecan içinde, durup düşünmekten yoksun, dağılmış ve giderek yalnızlaşan bireylerden oluşmaktadır. İnsanlar, böyle bir ortamda yön bulmaya ve dayanak noktası aramaya çalışmaktadır.

Kaliteli eğitime geniş bir erişim, totaliter devletlerin haklı olarak korktuğu ve demokratik devletlerin hayatta kalabilmek için her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğu bir unsurdur. Almanya’da, gerçek anlamda bu adı hak eden bir eğitim politikası öncelik haline getirilmelidir. Bu politika, başarısızlık izleri bırakmayan kaliteli bir temel eğitim sağlamalıdır. Modern dijital öğrenme yöntemlerini destekleyici ve rehberlik eden pedagojik bir çerçeveye oturtmalı, ayrım gözetmeksizin herkese ulaşmalı ve onları desteklemelidir. Ayrıca, yüceltici ya da küçümseyici değerlendirmeler yerine öğrenme coşkusuna odaklanmalı ve sosyal, etik ve entelektüel öğrenimi bir araya getirmelidir. Böyle bir temel eğitim, bireylerin güvenilir bir eleştirel düşünme yetisi geliştirmelerine olanak sağlar ve bizi, felakete yol açan yüzeysel kurtarıcı vaatlerin cazibesinden koruyabilecek en güçlü araçtır.

O dönemde de var olan ve sosyal sınıfları birbirinden ayıran eğitim uçurumunu Ernst von Aster, "küçük burjuva zihniyetinin eğitim kibri"ni sert bir şekilde eleştirmişti: "Bu kibir, varlığıyla, sahip olduğunu düşündüğü şeyle aslında övünemeyen bir durumu kanıtlar. Sanki sözlü ve yazılı kelimelerle, yani 'logos' aracılığıyla edinilen eğitimin yanı sıra; ne daha aşağı ne de daha üstün, yalnızca farklı bir eğitim türü olan, akıl ve kalp eğitimi, pratik yaşamdan edinilen eğitim mevcut değilmiş gibi. Ve sanki hem eğitimli hem de eğitimsiz aptallar yokmuş gibi" (von Aster, E., 1929, s. 35).

Dr. Matthias von Aster ve Prof. Dr. Michael von Aster

https://www.fes.de/feshistory/blog/wellen-des-zeitgeistes (Yazının Almancası)

Kaynakça

  • von Aster, Ernst: Zur Kritik des deutschen Nationalismus (Alman Milliyetçiliğinin Eleştirisine Dair). Die Neue Rundschau, 36, 1925, S.1-15.
  • von Aster, Ernst: Marx und die Gegenwart (Marx ve Günümüz). Verlag J.C.B. Mohr, Tübingen 1929.
  • Vince, Gaia: Das nomadische Jahrhundert. Wie die Klima-Migration unsere Welt verändern wird (Göçebe Yüzyıl: İklim Göçü Dünyamızı Nasıl Değiştirecek?). Piper Verlag, München 2022.

Friedrich-Ebert-Stiftung
Türkiye Temsilciliği

Istanbul Bürosu
+90 212 310 82 37
+90 212 258 70 91

Ankara İrtibat Bürosu
+90 312 441 85 96

contact.TR(at)fes.de

Bültenimize abone olun